Diyelim ki çocuğunun doğuştan müziğe kaabiliyetli olduğu belli
.. Anneler hemen çocuklarına müzik aletleri alırlar, müzik dersleri aldırırlar.
Baleye gitmeyen kız çocuğu neredeyse yok gibidir. Obez de olsa farketmez. İki
dönsün yeter. Kıyafetleri çok cezbedicidir. Aynı şeyi erkek
çocukları için söyleyemeyeceğim. Bu noktada baba devreye girer. Bizimkilerin
erkek çocukları pek kıymetlidir. Erkek kısmı tayt mı giyecek... Yok yaa.
Küçükken dünya çapında sanatçı olacağını düşündüğünüz çocuğunuz
aslında bu işi meslek olarak seçemez. Çünkü ailelerin onlar için başka
hayalleri vardır. Doktor, mimar, mühendis olmak zorundadır. .Çocukcağızın
hevesi kursağında kalır.
Türkiye"de yıllarca bu iş para kazanılan bir meslek gibi
gelmemiştir zaten. Hatta "kızını boş bırakırsan ya davulcuya ya zurnacıya
varır " gibi veciz laflarımız da vardır.
Müzisyene kız vermezlerdi. Bakkal isen daha kolay evlenebilirdin.
hatta annemin de ben müzisyen bir koca buldum dediğimde " keşke bakkal
olsaydı" demişliği de vardır.
Konservatuvara gidebilenler şanslıydı. Ama alaylı dediğimiz
müzisyenler havalıydı.
Yıllarca hiç kimse müziğe yatırım yapmadı. Pek çoğu için müzik düğünlerde
olmazsa olmaz bando takımıydı. Profosyonel olarak bu mesleği yapmak için
çok sevmek, çok gönül vermek gerekiyordu. Çünkü para kazanmak için hem
beynini hem de bedenini eğitmek durumundasın. Ayrıca ilk adım olarak
müzik aletlerine yatırım yapması için annene veya babana bayaa ağlamak
gerekiyor. İlk sponsorun ailendir her zaman.
Aslında bütün engelleri aşıp sahneye çıkabilenler için çok havalı
bir iştir müzisyenlik. Sahne ışıkları altında en çirkin bile bir anda
güzelleşebilir. Şöyle havalı bir kıyafet seçip saç, baş , tarz yarattın
mı gelsin kızlar...
Bir dönem sahnede enstrüman çalmak için çok da nota bilmek
gerekmiyordu. Özellikle her şehrimizin müstesna bir semtinde bulunan roman
mahalleleri müzisyen fabrikası gibiydi. Çünkü özel yetenekli bu insanlar
müziğin para getirdiğini taa küçükken fark etmişti. Her
kaabiliyetli roman çocuğu hangi enstrümanı çalacaksa o üstada çıraklık yapar,
sadece sazı değil sahne duruşunu da öğrenir.
Sahnede durmak sadece enstrüman çalmak değildir. Eğer sahneye ayak
bastığında kendinden emin duramazsan diğer müzisyenler senin sazına hakim
olduğundan şüphe duyarlar. Şahane çalsan bile..
Bu arada keşke roman olsam diye hayıflanacağım güzellikte sanatçılar
çıkmıştır o mahallelerden. Geçenlerde kaybettiğimiz ünlü kanun sanatçısı Halil
Karaduman gibi..
Sibel Can ,Kibariye,Ümmiye ve pek çokları gibi.
Yazımın sonuna geldim ama hala sahnenin üstüne çıkamadık. Henüz
üretim kısmındayız.
2.bölümde sahne üstünde olacağız.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder