13 Mart 2013 Çarşamba

GEÇEN YAZI DJ FIRTINASI İLE GEÇİRDİK..BAKALIM BU YAZ NE GELİYOR???



Geçenlerde  bir magazin programında Erol Köse aranjor dj 'lerden bahsetti. .Pek çok sanatçının bu yaz bu karma albümler nedeniyle kendi  albümlerini çıkarmaktan vazgeçtiklerini söyledi..
Ben de Erol bey ile ayni fikirdeyim. Meslekdaşlarım  bu sene birbirlerinin albümlerine misafirliğe giderek yeni bir single veya yaz şarkısı çıkarıp masraf yapmaktan vazgectiler.
Benim bildiğim en çok konuk olan Kenan Doğulu. son olarak Emir Ersoy'un " karnaval " albümünde kendi şarkısını latin bile okudu.
Tabi ki farklı  tarzları denemek çok keyifli ama bu sadece müzik piyasası değil konser ve  sahne çalışmalarına da  hareket getirdi.
Bu karma albümlerin sahipleri konser sahnelerini de bu isimlerle  paylaşmaya başladılar,  Playback ama olsun.
Bu sistem her iki tarafa da yarayan karlı bir alışverişe dönüştü, .Aranjörlerimiz yeni bir para kaynağı keşfettiler,  Stüdyolardaki hayatlarını  halka,  sahnelere taşıdılar .
Aynı aranjorlerle çalışan sanatçılarımız da ev gezmesine gider gibi biribirilerini ağırlamaktalar. Aynı zamanda da promosyon kolaylığı sağlanmış oldu.
Merak ediyorum bir süre sonra en başta  bu akımın yaratıcısı Suat Ateşdağlı  olmak üzere gerçek dj ler ile aranjor dj ler arasında nasıl bir savaş  çıkar?

BİZ ÇALGICILAR.....BÖLÜM 2


Geçen yazımda orkestralarda müzisyen olarak çalışan  değerli arkadaşlarımdan bazılarını saymıştım size..  Bunlardan bazıları  Mustafa Ceceli, İsmail YK, gibi dostlar da  yıllarca müzisyen olarak orkestralarda çalışıp sonradan solist olmuşlardır.
Kaldığım yerden devam ediyorum müzisyenleri anlatmayaJ

Müzisyen radar gibidir.  Sahnede kendi halinde görünse de herkesi keser. Frikik verenler diğerlerine haber verilir.
Müzisyenler arasında hiyerarşik düzen uygulanır.  Yaşı büyük olanlara üstad denir.   ama sazını iyi çalanlara yaş mevzuu bile edilmez.  Üstad muamelesi görürler.
İyi müzisyen olmak kadar uyum içinde çalışmayı da önemserler.  Bazen çok iyi çalsa bile tercih  edilmezler .  Grubu bozuyor derler.
Çalgıcı tayfası muhabbeti çok sever.  Arkadaşlıkları güzeldir,  eğlencelidir.  solistleri gibi kasılmazlar. sahneye çıkınca ciddileşirler,  kimseyi tanımazlar.
Bireysel hareket etmektense yönetilmekten hoşlanırlar.  O nedenle orkestralarda şef kavramı vardır. Klasik müzik yapanlar için de geçerli bunlar.
Müzisyen her şeyden şikayet eder. Herşeye karşıdır. Bu onların doğasında olan bir şeydir. Yaptığı iş de aykırı bir iştir çünkü.
En lüks yere en iyi şartlarda gitse bile şikayet edecek bişi mutlaka bulur.
Müzisyeni tamamiyle tatmin edecek ses sistemi daha icat edilmemiştir. Tonmaisterler de öyle..Hiç bir şekilde sese doymaz.
Müzisyenlik çok sevmedikçe yapılacak bir iş değildir. Bir kez sahne tozu yutmuşsan bir  daha dönüş yoktur.
Müzisyenlerle futbolcular arasında hiç fark yoktur. ikiside küçükken başlanır. eğitim tamamiyle ihmal edilir. Konservatuar okumuyorsan alaylı tabir edilen müzisyen olursun.
Alaylılar hayatları boyunca kendinden usta olanlardan ders almaya devam eder.
Müzikte oldum,erdim,şahane  çalıyorum yoktur. Müziğin ucu bucağı yoktur. Müziğin nirvanası jazz dır.
Müzisyenler de tabaka tabaka ayrılır.her tarz müzik yapanın yaşam tarzı da değişiktir. Rockçılar daha bohem yaşarken,  popçular daha farklı, halk müzikçiler daha da farklı yaşam içindedirler.
Rock çalan müzisyenin kıyafetiyle ,klasik müzik yapanınki asla aynı değildir. Müzisyen çaldığı soliste gore kendini şekle sokmasını bilir.
Müzisyen gece çalışıp gündüz uyuduğu için bioritmleri ters çalışır. Daha hassas  olur, daha çabuk hastalanırlar.
Sahne çok büyülü bir yerdir. Dünyanın en çirkin insanı bile olsa sahne onu güzelleştirir, karizma katar.
Müzisyen günlük yaşar,günlük harcar. O nedenle geleceğine yatırım yapamaz çoğunlukla.  Sosyal güvenceye sahip olanların sayısı çok azdır. .Hastane ,ilaç gibi masraflarını zor karşılar.. hep tanıdık arar veya geçiştirir.,
Müzisyen ya stressten kalpten gider,  yada içkiden  karaciğerden, sigaradan  akciğerden.
Yıllarca kalın sigara dumanları arasında çalışan müzisyenlerin çoğu 60 yaşı görmemiştir.
Müzisyen kaç para isterse istesin çalışacağı mekana fazla gelir.. Ona ne verilirse az gelir
.Mekanlar zam zamanı genelde müzisyenini işten çıkarır. Aynı paraya yenisini hemen bulur. Onlara gore müzik  tıngırtıdır.
Müzisyenlik zor iştir. Gece çalıştığın için gece adamlarıyla muhatap olursun. Silahlar patlayabilir.  aletlerin zarar görür  , istek şarkıyı okumadın diye öldürülürsün
Bu yazıyı bir türlü noktalayamıyorum.  O kadar çok yazacak şey varki…
Müzisyen olarak işimize sahip çıkalım.  Yakında Müzisyenlik diye bir iş olmayacak çünkü..
Zeliha Sunal

BİZ ÇALGICILAR....BÖLÜM 1


Pop müzik dünyasında orkestralardan gelen ve daha sonra solist olmuş pek çok ünlü vardır. Metin Özülkü , Behzat Gerçeker, Levent Yüksel, Harun Kolçak; Ozan Doğulu, Suavi, Murat Göğebakan gibi.. yada bendeniz Zeliha Sunal
Hepimiz vaktiyle çeşitli orkestralarda çalıştık neler yaşadık neler…Size müzisyenlerin genel tavırlarını anlatmaya çalışacağım.
Müzisyen dediğin kaplumbağa gibidir.  Enstrümanıyla beraber gezer. Kilolarca davul taşıyan da vardır, küçük bir çanta içinde kaşık taşıyan da..
Enstrümanı müzisyenin ekmek teknesidir. Kimimiz gözümüz gibi bakarız, kimimiz depoya atar, sahneden sahneye çalarız.
Enstrüman çalmak nankör bir iştir . Ellerini çalıştırmazsan seni çabuk terkeder.
Müzik aleti deyip geçmeyin.  Profosyonel olanlar çok pahalıdır. Cep telefonu gibidir. Sürekli yeni modelleri çıkar. Yenilemezsen sound çıkmaz.
Müzisyen olmak kolay bir iş değildir. Hem bedenini hem ruhunu eğitirsin. Yetenekli olmak yeterli değildir. Eğitim şart..
Müzisyenlik zor iştir.  Tek başına çalarsın ama grup halinde çalışırsın. Hep birlikte hareket etme zorunluluğu vardır.
Müzisyen sürekli acıkır, susar, Her mola yerinde yemek yemek ister. sigara molaları sayısızdır. o nedenle 2 saatlik yolu 5 saatte gidemeyiz.
Bu nedenle menejerler talepleri bitmeyen müzisyenlerden yaka silkerler.
Müzisyen sahne bitince parasını almak ister, Bir arabaya doluşup gelirler ve evlere ayrı ayrı taksiler tutup giderler.
Müzisyenlik yokluk, borç içinde yaşamak demektir. Müzisyene kimse kefil olmaz ama müzik yaptığı yere beleş takılmak isterler.
Eskiden müzisyene kız vermezlerdi.
Kızı boş bırakınca ya davulcuya ya zurnacıya varır derler…
Evli müzisyenin karısı bekar sayılır. Hele gündüz işte çalışan bir kadınsa  biri evden çıkarken diğeri girer.
Böylece hayatlarının en güzel anlarını kaçırırlar, Vakit bulup çocuk yaparlarsa durum daha da vahim olur.
Gündüz çocuklarına vakit ayırsa  akşama çaldığı mekana ölüsü gider.
Evli müzisyenin karısı çocuklarının sünnetini bile kocasının müzik yapmadığı bir güne göre ayarlamalıdır.
Uyku müzisyenin en sevdiği şeydir. Kalkmak istemeyiz yataktan. Mümkünse her türlü aktiviteyi yataktan yürütmekten hoşlanırız.
Sahne dediğin neşe ister, güleryüz ister, hareket ister, düzgün kıyafet ister, çamursuz ayakkabı, dizi çıkmamış kot ister..
Müzisyen hasta olamaz,  ameliyat olamaz,  ailesinden birini kaybedemez,  evi yansa kımıldayamaz, havasında olmamak diye bir şey sözkonusu bile değildir.
Sahnede farklı  olan müzisyen çok iyi müzisyen olmasa da   tercih edilir. O nedenle kimse gibi olmamaya gayret gösterilir. En farklı giyinen, saç şekli yapan, sahnede aktif olanlar ünlülerin göz bebeği olur.
En şahane müzisyenler romanlardır. Keriz yaparlar, sipalileri gacılara harcarlar. müzisyenler estralara bayılırlar. Alatura denen bahşişler neşe kaynağıdır.
Bahşiş geleceğini hissettikleri işlerde daha bir coşkulu çalarlar.
Müzisyen içkiyi sigarayı sever: hele ikram edilirse deli gibi içer. Bu işi o kadar büyüttüler ki belli miktarda içki ikram etmeyen mekanda çalmıyor, kulis isteklerine şişeleri yazdırıyorlar.
Son sigaralar, Son yudumlar hem menejerlerin hemde şarkıcıların kabusudur….illede son nefesler çekilir…
Bir orkestra kurulurken dört müzisyen bir davulcu olarak konuşulur. davulcuları müzisyenden saymazlar.
Müzisyenler kendi aralarında özel bir lisan geliştirmişlerdir. İstemezlerse kimse konuştuklarını anlamaz.
Devamı haftaya….

YA GÜNÜ YAKALARSIN YA DA..........


Yıllardır müzik dünyasının içerisindeyim. Müzik yapmak kadar gözlemlemeyi de seviyorum.
Ünlü , ünsüz  müzisyen ve solist  arkadaşlarım diğerlerinin arasından sıyrılmak için deli gibi uğraşır. Kimi orkestralarda solistlik yapar, kimi barlarda sabaha kadar şarkı söyler.
Ya da vokal yaptığı şarkıcının arkasında kendini farkettirmek için ondan çok çaba gösterir.
Şöhrete giden yol taşlıdır,  dikenlidir, çeşitli tuzaklarla doludur.
Tek şarkıyla şöhret oldu dediklerinizin hayat öyküsüne baktığınızda o şarkıyı yakalayıncaya kadar geçen müthiş bir hayat mücadeleleri vardır. Maddi ve manevi savaşlardır bunlar.
90 ‘lı yıllarda albümü olanlara şöhret pek kolay gelirken , şu an neredeyse imkansız halde….
Az sayıda şarkıcı vardı.  Ondan da az olan TV kanalı ve radyolarda dönen şarkılarla hit olmak kolaydı. Ezberliyorduk adeta..
Anadoludan gelenler Unkapanı’na kamp kurarken İstanbul sahnelerinde şarkı söyleyenler şanslıydılar. Yapımcılar tarafından albümlerle taçlandırıldılar..
70 ve 80 li yıllarda her şarkı söyleyen kaset yapamazken 90 lı yıllarda bu ezber bozuldu. Kaseti olmayana kız bile vermiyorlardı artık.
2000 lere geldiğimizde hızla ilerleyen ve çeşitlenen teknoloji müzik sektörünü etkiledi.Yurt içinde ve dışında müzik sektörü çok etkilendi.  İşte bu dönemde yapımcılar sektöre artık eskisi kadar para yatırmamaya başlayınca  90 larda kolayca album çıkaran arkadaşlarımız  bu duralamadan nasibini aldılar ve yenilenemediler.
Bu gün yani 2012 de ise müzik dünyasında savaş koşulları yine değişti.Halkımızın bir kısmının şarkıcılardan beklentisi  değişti.
Eskiden iyi bir fizik, ortalama  sözler ve akılda kalan bir nakarat yeterli iken  artık  hem çok iyi bir fizik,çok iyi sözler,iyi bir düzenleme  daha fazla ilgi çekiyor.
Zamanla herşeyin tarifi değişmiş iken artık çiçekten,böcekten bahsetmek günün gerisinde kalmak için yeterli.
Bir zamanlar mayo ile sahneye çıkan solist göz kamaştırır iken şu an mayosuz kimse sahneye çıkmıyor. Biz de hiç yadırgamıyoruz tabiki…
Albüm satışlarına engel olan internetten bedava şarkı indirmek sayesinde  girmediğimiz bilgisayar, cep telefonu, tablet, mp3 çalar kalmadı.Kazanç adına dezavantaj görünse de şarkılar artık daha geniş kitlelere ulaşıyor.
Ahh ah,keşke  telif yasası da tam olarak işlese…
Bu günü yakalayamayan sanatçının yok olduğunu görüyorum…Çok üzülüyorum.

BERKANT ABİ

Tabii ki ben de çocukluğumdan beri samanyolu ile büyüdüm. 1993 yılında İstanbul'a yerleştikten sonra önümde başka bir pencere açıldı ve yıllarca müzikleriyle büyüdüğüm değerli sanatçılarla tanıştım. Berkant abi ile tanışıklığımızda böyle başladı. Hem Berkant abi hem de eşi Engin hanım o kadar mütevazi ve candandılar ki onları içinize sokasınız gelirdi. Hani iyi ki tanıdım dersiniz a işte öyle bir çifttiler. Bir tek kötü alışkanlığı vardı. O da elinden düşürmediği sigarası. Daha önce alkol alıyormuş sanırım ama ben o günlerini görmedim. Kucaklayışı candan, yaşça küçük olduğum halde saygılı ve sevgili , mütevazi, verilenle yetinen, absürd istekleri olmayan ama tek arzusu sahnede şarkı söylemek olan boylu poslu asil bir adamdı. Birlıkte oluşturduğumuz bir konsept vardı . Bir varmış bir yokmuş diye. Bu noktada hayal gücünüzü biraz zorlayacağım. Bir salon dolusu insan düşünün. Orkestra sahnede çalıyor. Yan kapı açılıyor ve siyah smokini içinde Bay Samanyolu şarkı söyleyerek içeri giriyor. Öyle bir mağrur görüntüsü vardı ki yanından geçtiği masalardaki insanlar ayağa kalkıyor ve elleri patlarcasına alkışlıyor. O yakışıklı adam ise dimdik sahneye çıktığında tüm salon ayakta onu selamlıyor. Bu gösteriyi izleyenler şanslıydı , çünkü Berkant abiyi doya doya izlediler. Benim her seferinde sahnede gözlerim yaşlı izlerdim. Sahne sonrası ilk işi hemen bir sigara yakmak olurdu. Haa bir bardak ta cam bardakta çay:) Kendi döneminden sahne arkadaşlarıyla beraber sohbet etmekten zevk alırdı. Hepsi de birbirinden keyifli anılarını anlatırlardı.... Birde hastalık hikayelerini .. Aralarındaki laflar espiriler beni çok güldürürdü. Onlar da bana yaş ilerleyince sen de görürsün diyorlardı. Hepsini çok seviyorum . Bir gün ayrıca yazıcam zaten. Yaş ilerleyince sahnede iş bulmak da zorlaştı. Ama Berkant abi başka bir iş bilmezdi ki. Hayatta bildiği tek işi şarkı söylemekti. O da en iyi bildiği işi yapmak istiyordu ama izin vermediler. Hasta olduğunu hiç bildirmedi kimselere. Dimdik duruşunu hic bozmadı Ama Türkiye'de sahne acımasız. Amerika 'mı burası . Berkant abiyi Tony Bennett gibi el üstünde tutacaklar, İngiltere'demiyiz Tom Jones misali ilahlaştırılacaklar. Pop kültürü öyle yerleşmiş ki içimize Berkant abiyi öylece yalnız bıraktık. Sahnede yaşama hakkı tanımadık. Daha popüleri, daha müşterisi olanı tercih ettik. Müzik hayatında onurlandırma denilen eylemi bu büyük sanatçıya gerçekleştiremedik. Maddi manevi sorunlarıyla 74 yaşında başbaşa bıraktık. Tüm şarkıcılar yani hepimiz her söylediğimiz samanyolu şarkısı için 5 tl versek Berkant abi nefes alırdı. Hayata küstü. Öylece çekti gitti sessizce.aynen hayata karşı duruşu gibi. Gerçek dostları yürekten ağlarken pek çok cenaze töreninde olduğu gibi hic yanında olmayan insanlar resim cekilmek biryerlerde görünmek için geleceklerdir son yolculuğuna. Ve yine nutuklar atılacak yaşarken kıymetini bilseydik denecek, üç gün sonra unutulacak ve herkes hayatına geri dönecek. Engin abla anılarıyla yapayanlız kalacak. İyi ki tanıdım seni Berkant abim .Nur içinde yat. Müzik hiç susmasın umarım giderken samanyoluna da uğrarsın.

ESKİ DE GÜZEL YENİ DE....


Bir arkadaşımdan gelen maille düşüncelere daldım,Onun söyledikleriyle kendi düşüncelerimi harmanladım.
Belli bir yaştan sonra arkadaş yapamıyoruz kolay kolay..yapsak ta eskisi gibi olmuyor galiba..bu sözüm kendi çevreme değil..bir genelleme...
Eskiyi düşünüyorum da okulda ,tatillerde,yazlıkta ne de çabuk arkadaş bulurduk..hemen kaynaşırdık

O insanlarla adeta ömür boyu sürecek dostlukları kısa sürede oluştururduk. hatta kan kardeş olurduk.

Ne biliiim,arkadaşlarımızda yatılı kalabilirdik..onlarda bize gelirdi..Herşeyimizi paylaşırdık.Okuldan sonra sokaklarda oynama özgürlüğümüz vardı.Yeterki dersleri bitirelim....
Hepimiz hepimizi arar bulurduk..hatta ruh ikizlerimizi bile

Küçük kaprisleri hoş görürdük.İnsanların eşek hali de vardı eşref hali de..
Şimdi ise herkes kapalı kutu.herkes kendi dünyasında kaplumbağa olduk
Yatıya kalamıyoruz artık .Kapılarda evlerde kapalı..Tıpkı gönüllerimiz gibi.
Ne güzeldi gençken. aynı şarkıcıyı,ayni yazarı seviyoruz diye hemencecik arkadaş olduğumuz dostluklar vardı.
Mektup yazardık,Ellerimizle,içine kurumuş yaprak,çiçek,bilet vb koyardık.açılınca küçük sürprizler..
Arkadaşımızı koruyacağız diye annemizle tartışırdık.Arkadaşımıza kimseleri yakıştıramazdık valla..
Arkadaşımızın koruyucu meleği değilmiydik,o da sizin meleğinizdi.
Çocuğunuzun arkadaşları da sizn çocuğunuz gibi olsun.Bırakın istedikleri gibi sevsinler birbirlerini,tıpkı sizin eskiden yaptığınız gibi
Sanırım yaş aldıkça kırılganlık artıyor.Kırılganlık arttıkça da kendimizi koruma güdülerimiz.şöyle rahat bırakamıyoruz Hayatı.boşveremiyoruz

Sanırım biz de çocuklarımız da artık daha kapalı hayatlar yaşıyoruz ve daha da kapatacağız kendimizi.Bunun suçu önümüzdeki klavyeler değil

Zamanlarımızı ayarlayamadık,bir satır daha iş yapalım,bir kuruş daha kazanalım diye

Hayat telaşesi,büyük şehir karmaşası diye bahaneler icat ettik görüşmemek için .yalan mı?


Hep bahanelerde gizli ayrıntılar.hadi pikniğe gidelim dediğmizde piknik yeri çooook uzak geliyor..hazırlanacaksın da..arabaya binip gitmek:(

Yaşlar büyüdükçe evleniyoruz,çocuk yapıyoruz,çoğalıyoruz.Çoğaldıkça kendimiz için yapacaklarımız azalıyor.
Kendimize ayırdığımız zamanlar yaş aldıkça hızla azalıyor.İşimiz,çevremiz,cep telefonlarımız,laptopumuz boş anlarımızı vampir gibi emiyor

Acınacak halde değiliz.sadece dostlara ne kadar zaman ayırdığınıza bir göz atın diye yazıyorum.

Hoppala sanatçım yaz geldi.Beachlere kiraz geldi.


Son günlerde gazetelerin magazin eklerinde bolca yer alan bikinili fotoğraflarda kimler yokki;)   En son Nebahat Çehre'yi gördüm.
İlerleyen yaşına rağmen son derece düzgün bir fiziği var. .
Sanatcçıların selulit sahibi olması  okuyucuları ilgilendiriyor mu?
Bence  selulitin en zayıf kadında da olduğunu göz önüne alırsak , haksizlik bu...
Görüntülenme  korkusundan insanlar dostlarıyla gönüllerince  tatil yapamaz,  denize giremez hale geldiler.
Bir sanatçı fotoshoplu fotoğraflarla halkının huzuruna çıktığıinda ne kadar yapay oluyorsa,  mayolu fotoğrafları da o kadar gerçeği yansıtıyor,şaşırtıyor.
Topluma malolmuş  bir sanatçı  vücuduna bakmalı, kilosuna dikkat etmeli, bakımını  da yapmalı.
Çoğu zaman görüntüleneceğini  bile bile Bodrum'a   gelenler kendi vücutlarının  farkında olarak gelirler. Görüntülenir, dönerler.
Pek coğu memnundur gazetede çıkan resimlerinden.  Zaten amaçlarıda budur.  Az sayıda  taciz  fotoğrafı  olur.
Tüm dünyada da böyle değilmidir?  Ünlüysen basılırsın.  Ancak dikkat ederseniz dünyada  starlar vücutlarını  korurlar.  Çünkü sadece ses ya da yeteneğin  yetmediğini bilirler
Rahmetli Amy Winehouse bile kafası bir dünya iken bile gözüne sürmeyi de çekerdi , topuzunu da yapardı.
Bizde menejerlik sistemi sanatçının kariyer yönetimine ve   günlük hayatına karışmadığı  için daha çok falsolar görürüz.
Tabi bizimkiler de en dogru ben bilirim demekten vazgecer, biraz da kariyer yönetimine önem verirlerse.
Lady Gaga'yı  hiç  kontrolsüz gördünüz mü?

KARŞINIZDA NİLGÜN BELGÜN



Nilgün çok beğendiğim bir oyuncudur. . Yüzünde  kocaman gülümsemesiyle etrafa neşe saçan, hararetli konuşmasıyla karşısındakini hemen sıcacık saran çok enerjik bir kadın o…
Etrafındaki her oyuncu kendini dizi film dünyasına atsa da o inatla tiyatro dünyasından vazgeçmemiş, tiyatro yapmaya devam etmiş:)
Hep çok büyük üstadlarla şahane projeler yapmış, hem tiyatro hemde kabare oyuncusu olması oynadığı rolleri lezzetlendirerek oynamasına neden olmuş.
Muş muş diye yazdığıma bakmayın ,pek çoğunu ben de izledim. Özellikle  Devekuşu kabare de ki "Haneler" unutulmaz.
Ben onunla defalarca tv programlarında konuk olarak yer aldığımda tanıştım. Tabi doğal olarak oralarda merhaba merhaba dan öteye gitmiyordu bu görüşmeler. taa ki  kendi programında beraber oluncaya kadar.
 TV8 e sabah programı yapıyordu ve  çok da eğlenceliydi:)
Bir gün  beni de çağırdılar. Sabahın köründe canlı yayına hazırlanmak bir ölümdür. Bilenler bilir. O sabah makyajımı , saçımı yaptılar. Tamamiyle hazırlandığımda çağrılan  ikinci konuğun gelemediğini ve sadece ikimizin program yapacağını öğrendiğimde "hmm iyiki aksesuar kutusu yanımda diye düşündüm". 
Bu durumda sunucunun ne kadar gergin olabileceğini düşünüp kutudaki herşeyi ortaya döktüm. Üstümdeki elbisenin üstüne sabahlık geçirdimve öylece ekrana çıktım. O da diğer sabahlığı giyince kahkahalar atarak başladık yayına.. diğer konuğun eksikliği niç belli olmadı.
İkimiz de yayının nasıl geçtiğini anlamadık ve çok eğlendik. TV8 deki arkadaşlar kesinlikle o sabahı unutamazlar..
Geçen gün Nilgün Belgün'nün yeni oyununa gittim. Harika bir kitap yazmıştı ve kitabıyla beraber oyununun da sahnede olması onun arkadaşı olarak beni çok sevindirdi.
İç içe iki sahne gibi hazırlanan dekor çok sade ama işlevseldi.  Masa, sandalye ve askıdaki aksesuarlardan  oyunda bazı cinlikler olacağı belliydi.
Sahnede Nilgün Belgün hayatından kesitler anlattı . Her anlattığı anı izleyicileri kahkahalara boğdu.
Bir kadın olarak stand up yapmak zor bir iş. Çünkü anlatırken kantarın topuzunu   iyi ayarlamak gerekir.  mizah yaparken kadınların anlatamayacağı  bazı bel altı muhabbetler vardır. Nilgün onları rum şivesindeki tatlı kelime oyunlarıyla gayet keyifle anlattı. Kadın ağzına da yakıştı.
Oyunun içindeki şarkılar, küçük tiplemeler çok hoştu. Ancak en beğendiğim şey kendi başından geçen iyi, kötü herşeyi gayet içten bir şekilde anlatmasıydı. Bu samimiyet karşı tarafa geçti.. Biz de onun hayal kırıklığını hissettik. Onunla güldük..
çok da şık olduğunu söylemeden geçemeyeceğim. Sordum. Canan Yaka hazırlamış.

2 Saat boyunca anlattı,söyledi…Biz de keyifle dinledik. Alkışladık.
Başarıların daim olsun. Tek kişilik dev kadronla güzel kazançlar diliyorum.

TÜRKİYE'DE SANATÇI OLMAK ZOR ZANAAT BE ARKADAŞIM.Bölüm 1




Diyelim ki çocuğunun  doğuştan müziğe kaabiliyetli olduğu belli .. Anneler hemen çocuklarına müzik aletleri alırlar, müzik dersleri aldırırlar. Baleye gitmeyen kız çocuğu neredeyse yok gibidir. Obez de olsa farketmez. İki dönsün yeter. Kıyafetleri  çok cezbedicidir.  Aynı şeyi erkek çocukları için söyleyemeyeceğim. Bu noktada baba devreye girer. Bizimkilerin erkek çocukları pek kıymetlidir. Erkek kısmı tayt mı giyecek... Yok yaa.
Küçükken dünya çapında sanatçı olacağını düşündüğünüz çocuğunuz aslında bu işi meslek olarak seçemez. Çünkü ailelerin onlar için başka hayalleri vardır. Doktor, mimar, mühendis olmak zorundadır. .Çocukcağızın hevesi kursağında kalır. 
Türkiye"de yıllarca bu iş para kazanılan bir meslek gibi gelmemiştir zaten. Hatta "kızını boş bırakırsan ya davulcuya ya zurnacıya varır " gibi veciz laflarımız da vardır. 
Müzisyene kız vermezlerdi. Bakkal isen daha kolay evlenebilirdin. hatta annemin de ben müzisyen bir koca buldum dediğimde " keşke bakkal olsaydı" demişliği de vardır.
Konservatuvara gidebilenler şanslıydı. Ama alaylı dediğimiz müzisyenler havalıydı. 
Yıllarca hiç kimse müziğe yatırım yapmadı. Pek çoğu için müzik düğünlerde olmazsa olmaz bando takımıydı.  Profosyonel olarak bu mesleği yapmak için çok sevmek,  çok gönül vermek gerekiyordu. Çünkü para kazanmak için hem beynini hem de bedenini eğitmek durumundasın. Ayrıca ilk  adım olarak  müzik aletlerine yatırım yapması için annene veya babana bayaa ağlamak  gerekiyor. İlk sponsorun ailendir her zaman.
Aslında bütün engelleri aşıp sahneye çıkabilenler için çok havalı bir iştir müzisyenlik.  Sahne ışıkları altında en çirkin bile bir anda güzelleşebilir.  Şöyle havalı bir kıyafet seçip saç, baş , tarz yarattın mı gelsin kızlar...
Bir dönem sahnede enstrüman çalmak için çok da nota bilmek gerekmiyordu. Özellikle her şehrimizin müstesna bir semtinde bulunan roman mahalleleri müzisyen fabrikası gibiydi. Çünkü özel yetenekli bu  insanlar  müziğin  para getirdiğini taa küçükken fark etmişti.  Her kaabiliyetli roman çocuğu hangi enstrümanı çalacaksa o üstada çıraklık yapar, sadece sazı değil sahne duruşunu da öğrenir.
Sahnede durmak sadece enstrüman çalmak değildir. Eğer sahneye ayak bastığında kendinden emin duramazsan diğer müzisyenler senin sazına hakim olduğundan şüphe duyarlar. Şahane çalsan bile..
Bu arada keşke roman olsam diye hayıflanacağım güzellikte sanatçılar çıkmıştır o mahallelerden. Geçenlerde kaybettiğimiz ünlü kanun sanatçısı Halil Karaduman gibi..
Sibel Can ,Kibariye,Ümmiye  ve pek çokları gibi.
Yazımın sonuna geldim ama hala sahnenin üstüne çıkamadık. Henüz üretim kısmındayız. 
2.bölümde sahne üstünde olacağız.

MÜZİSYENLERİN KAS VE İSKELET SİSTEMİ PROBLEMLERİ Uzm.Fzt.Hayrettin Horoz



1)Müzisyen hastalığı nedir?
 bireyin müzik uğraşısı sırasında karşılaştığı etkenler ile nedensel bir ilişki         sonucunda  oluşan  hastalık ve sorunlar olarak tanımlanabilir.

2)Müzisyenlerin meslek hastalıkları deyince fizyoterapist gözüyle  ne anlıyoruz?
-meslek yaşantıları boyunca kas-iskelet sisteminde  meydana gelen eklem, kas-tendon ve periferik sinirleri etkileyen, kronik süreçlerden bahsediyoruz.

3)Bu hastalıklar veya sorunlar tüm müzisyenlerde oluşabilir mi, herkeste aynı mıdır durum?
-her enstrümanda farklı sorunlar, her kişi de farklı fiziksel özellikler yüzünden farklı sorunlar ortaya çıkabilir.

4) Ne tür farklılıklar örnek verebilir misiniz?
-Örneğin viyolensel çalanla klarnet çalan arasında farklı sorunlar ortaya çıkabilir, ya da keman çalan zayıf-kısa boylu bir kadınla, atletik yapıda bir erkek arasında farklılıklar olacaktır.

5) Enstrumanla hastalıklar arasında bir bağlantı var mı? hangi enstrüman hangi rahatsızlık?
-keman sanatçısı-lateral epikondilit, piyanist-karpal tünel sendromu, viyolensel veya kemanda-kübital tünel sendromu, vurmalılarda vibirasyona bağlı-periferik nöropati

-gitar,keman,piyano, vurmalı çalgılar, viyolensel’de tetik parmak, tendinopatiler, deQuervain sendrom,lateral epikondilit, olacranon impingment vb.

6) bunlar çok tıbbi terimler, bu rahatsızlıklar da klinik tanı nasıl konur ki?
-Çoğunlukla muayene ile anlaşılır, bunun yanı sıra direk grafi, BT, MR , EMG ve ultasonografiler de yol gösterici olabilir.

7) müzisyenlerdeki el ve elbileği sorunları her zaman enstrumanlarla mı ilgilidir?
- her zaman enstrrumanla ilgili olmayabilir, ama el-elbileği sonunları meslek hayatlarını önemli ölçüde etkileyebilir.

8) bu tür mesleki rahatsızlıklar da geç kalmamak için göz ardı etmememiz gereken vücut sinyalleri nelerdir?
-yapılarda uyuşukluk ve yanma hissi, nesneleri kavrama ve tutmada zorlanma, ellerde beceriksizlik hissinin artması, kızarma-morarma, çalma esnasında ve sonrasında ağrı, boyundan kola inen ağrı, kollarda ve boyunda hareket kısıtlılığı, omuz, dirsek, bilek veya parmak hareketlerinde ağrı, ağrı veya performansa kaybı sebebiyle depreson hissi…vb

9) aşırı kullanım (overuse ) sendromu nedir?
-bir doku anatomik veya fizyolojik sınırların ötesinde zorlandığında görülen akut veya kronik hasar..

10) overuse sendromu oluşmasında önemli olan faktörler nelerdir?

-genetik yapı, müzisyenin tekniği ve çalma yoğunluğundaki artış aşırı kullanım sendromunda üç önemli faktördür.

11) tendinit nedir? Neder olur?
-tendonlarda meydana gelen iltihabi bir durumdur. Kasın yüksek gerilim atında çalışmasından dolayı tendonda oluşan yırltılma ve zedelenmelerdir. Buradaki önemli etken sık tekrarlayan hareketlerdir. Kemancılarda çok sık raslanır.

12) tendinit madem çok sık görülüyor belirtileri nelerdir?
-bilekte, dirsekte ya da başparmağın altında, yanan fokalize ve keskin ağrılar şeklinde görülür.

13) tendinitte ilaç tedavisi dışında ne yapılabilir?
-buz tatbiki yapılabilir. Fizyoterapistler tatafından friksiyon masajı yapılabilir. Dinlendirmek çok önemlidir, bunun için bandaj ve ateller kullanılabilir.

14) müzisyen krampı nedir?
-dönme tipinde tekrarlı hareket ve anormal postürün sebep olduğu  istemsiz, devamlı kas kontraksiyonlarıyla karakterize hareket sorunlarıdır.ağrısız bir durumdur.

15 ) sinir sıkışmaları nedir?
-sinir sıkışmaları, ağrı ve duyu bozuklukları ile kendini gösteren bir problemdir. Karpal tünel send., torasik autlet send., kubital tünel send.

16) en çok karpal tünel sendorumu görülmekte, nelere dikkat etmeli?
-çalışmalarda molalara dikkat etmeli, örneğin 45 dk. Da bir 10-15 dk ara vermeli..çalışma sonunda egzersizlere devam edilmeli, kaslar uzatılarak gevşetilmeye çalışılmalıdır.
-
17) Triger Finger nedir?
-işaret parmağındaki tendonun ve etrafındaki zarın şişmesi  ve iltihaplanması nedeniyle işaret parmağının eğik pozisyonda ağrılı bir şekilde kaskatı kalmasıdır.

18) fiziksel problemlerin nedenleri kısaca nelerdir?
- en önemli neden enstrümanların  planlanırken ergonomi değil müzikalitenin ön planda tutulmasıdır.
-tekrarların çokluğu, hızı, çalışma zamanının uzunluğu ve temel fizyolojik şartlara aykırı zorlamalara stresin eklenmesi, müzisyen sorunlarının temelini oluşturur.

19)nedeni ortadan kaldırmak sorunun tekrarını önler fakat nedeni ortadan kaldıramayacağımıza göre ne yapabiliriz?
-dikkatli bir analiz ve iyi bir planlama ile sorunlar hafifletilebilir. genel destekleyici tedaviler veya hastalığa özgü tıbbi yaklaşımlar yararlı olabilir.

20) sorunları önlemek ne kadar mümkün?
- risk kaynağını belirlemek sorunların önlenmesi açısından önemlidir. risk kaynağı çoğunlukla enstrüman ile bireyin çalma - çalışma  alışkanlıkları ile ilgilidir.

21) sorunları önlemek için neler yapılabilir?
- öncelikle profesyonellerce yapılan aski, destek veya ağırlık modifikasyonları yapılmalı
- sanatçı kendini müziksel aktiviteye bir sporcu gibi hazırlamalı
-enstrümana uygun bir egzersiz şeklinin kararlı ve sürekli uygulanmalı
-uyku, yemek alışkanlıkları ve özel yaşantıya özen gösterilmeli

22) ilaç ve dinlenme dışında tedavilerde hangi yöntemler kullanılmaktadır?

- fizyoterapistler tarafından uygulanan fizyoterapi ve masaj yöntemleri
çok etkili tedavi yöntemleridir. Çok ileri durumlarda cerrahi yöntemler de uygulanabilir.


TÜRKİYE'DE ŞARKICI OLMAK ZOR ZANAAT 2



Bir önceki yazımda müzisyen olarak sahneye çıkmanın zorluklarından bahsetmiştim. Bir süre sonra bu işten para kazanan insanların müzik dergilerinde haberleri çıktıkça,  boy boy fotoğrafları basıldıkça bu işten de para kazanılabileceği ortaya çıktı. 
Yine de müziğin üretim bölümündeki insanlar hep çok sefalet çekti. Onların eserlerini yorumlayanlar ise refah içinde yaşadı. Güzelim şarkıları besteleyenler ,unutulmaz sözleri yazanlar yıllar önce telif hakkı denen ödemeyi alamadıkları için şarkılarını icra edenlerin ödedikleri üç beş kuruşa muhtaç bu dünyadan göçüp gittiler. Şimdilerde Mesam,  Msg,  Müyorbir, Müyap gibi üreticinin de hakkını koruyan kurumlar çıktı da az biraz para alabiliyorlar.
Neyse konuya devam. Yaşadığımız günlerde ise aileler çocuklarını ya topçu ,  ya da popçu yapmak istiyor. Her erkek çocuk bir Tarkan olma hevesi içerisinde . Küçük kızlar da Hadise;)  Valla ben araştırmaların yalancısıyım.  Kimsenin Ferhat Göçer olma arzusu yok ...Ya da Sertab Erener..Öyle ya yıllarca eğitim alıp,  iyi müzik yapmak için uğraşacağına  kısa yoldan Gaghnam style ...
Televizyonların pompalamasıyla benzer görüntüler içinde popçularımız. Bir de benzer yandan bakışlar, jöleli havalı şaçlar,  taa bele kadar ekleme lüle saçlar. illaki zayıf bir vücut, abartılı makyaj, olabildiğince seksi kılıklar.
Herkes sözde farklı bir şey yapma çabası içindeyse de düzen buna izin vermiyor .  Farklı olanları da konsept çalışma diye adlandırıyorlar. Onlar bu kadar emek verdiği çalışmalarını sadece sahnelerde sergiliyorlar. Radyoların kapısı kapalıdır Yasemin Mori 'ye,  Bedük 'e,  Cem Adrian' a...
Çünkü genel yayın yönetmenlerinin reyting olsun diye seçtiği  ritmler ve sözler  130 rpm hızında , benzeri looplar , karşı tarafa ayar veren sözler içeren şarkılar pek bi makbuldür.Hergün aynı saatte,  aynı radyoda,  aynı sırayla, aynı şarkıları dinleme ihtimalin oldukça yüksek.
Ola ki yavaş bişi söyleyeyim dersen,  Gülşen,  Ziynet Sali vari ortalama süratte,  mutlaka bir iki yerinde gırtlak nağmeleri olan şarkılar olmalıdır. Sesin biraz koyuca bir tonda ise yine havanı alırsın. 
Ey şarkıcı seçeceğin şarkıları sakın radyocu dostlara dinletmeden çıkarayım deme. Yanılırsın. Bu onların müzikal bilgiilerini hor görmek anlamına gelebilir. Renk olsun diye konuk gidebilirsin ama albüm yaptıysan .tek şarkı filan çıktıysan takmazlar,Albümle adam gibi gelmeni beklerler.


BENDENİZ CENNET KUŞU



Eğer ailem müzik dinlemeyi sevmeseydi benim şu an yaptığım işi meslek olarak seçmem imkansızdı.
Daha küçük bir bebekken radyodan gelen o dönemin şarkıları her bebek gibi beni de cezbetmiş.
Ayıptır söylemesi bizim evde her tür müzik çalardı. Ya babamın Amerika'dan gelirken getirdiği makara bantlı teyp veya o kocaman radyo...
Ey genç okuyucu! Sorma bana bantlı teyp nedir diye:) google hazretleri sana cevap verir nasılsa..
Annem diyor ki küçücükken "guantanamera " söylermişim. Ne duyarsam ezberlermişim. Babamın kovboy plakları en sevdiğim şarkılarmış. Zira " Oh Suzanna" sarkısıyla aramızda gizli bir bağ var..
Müzik yapıcam diye evdeki herşeyi kullanırdım. Bu nedenle babam evdeki çanak çömlek zarar görmesin diye elime hemen mandolin tutuşturdu.  Zaten aile memur. Anacığım ebe hemşire, babam subay... Biz bu nedenle her memur çocuğu gibi doğuya da gittik batıya da.
Diyarbakır"da geçen çocukluk, İzmir" de ergenlik. Allahtan mini etekli dönemlerim İzmir"e denk geldi.
Aman tanrım! Şimdi ancak sahnede giymeye cesaret ettiğim minileri sokakta efil efil giydiğimi düşündükçe.....
Babam erkek çocuğu buluncaya kadar bayaa uğraşmış. 3 numaralı kardeşim Erkek doğunca çok sevinmiş. Kız kardeşimle Ergun"u çok fena kıskandığımızı itiraf ediyorum. Ama çoook tatlıdır çok. Kızkardeşim benden daha güzeldi. Sarışın mavi gözlü.
Ne sinir bişi. Ailenin tek renkli gözünün onda olması.. Üstelikte sahneye çıkma hevesi yok..
Eğer benim gibi müzik yaşamınızın en büyük parçası olmuş ise kaçarınız yok  Müziği meslek olarak seçtiniz demektir.
Mandolin kurslarına kaçırmadan gidip , toplu gösterilerde sololar almayı başarıyorsanız, bu da yetmiyor ve içinde müzik olan her faaliyet sizin için öncelik haline gelmişse müzisyenlik denen meslek hastalığına yakalanmışsınız demektir.
Vah vah vah..  Bu hastalığın tedavisi maalesef yoktur. Bu dünyadan
gidene kadar etraftaki hiç bir iş sizi tatmin etmeyecek, Ben meslekler arasında bu kadar özgürce yapılan başka bir iş görmedim.tabi bir o kadar da zevkli ve renkli..
Ama zannetmeyin ki zevkli olan kısmına bu kadar çabuk erişiliyor.
Şu anda okuduğunuz satırları işte onun için yazıyorum Türkiye"de
sanatçı olmak zor zanaat be kardeşim


Zeliha SUNAL

Atatürk'ün kızı Ülkü


Atatürk'ün kızı

Geçen gün Atatürk'ün manevi kızı Ülkü Adatepe'nin bir kaza sonucu feci bir şekilde öldüğünü öğrendiğimde yüreğim cız etti.
Kendisiyle ilk karsılaşmami hatırladım. Bir konferansın onur konuğuydu. Karizmatik haliyle içerdeki bütün kadınlardan farklıydı. Halbuki ne ünlü kişiler vardı içeride.  Herkes ne kadar şık ve bakımlıydı.
Ama Ülkü hanım sessiz ve dimdik duruşuyla Atatürk'ün kızı olmanin gururunu hissettiriyordu hepimize. Ayrıcalıklıydı o. Ne kadar kıskandım onu bilemezsiniz.
Kibar, bakımlı, makyajı  özenle yapılmış, kıyafeti şık ama abartılı değildi. Takıları özenle seçilmişti.
Kendisiyle sohbet etme isteğimi geri çevirmeyerek nezaket göstermişti. Beni tanımıyordu ama sanatçı olmam yeterliydi . Bana gözlerinin içi gülerek,  sakin sesiyle gülümseyerek sorularıma cevap vermesi beni çok duygulandırmıştı. Atatürk'ün,  ,Atatürk'ümün kızıydı o, Ellerim titredi.
Daha sonra bir kaç yerde karşılaştık.  Her seferinde  ne beni , ne de ismimi unutmadı.
Bir keresinde Banu Noyan ona doğum günü partisi  düzenlemişti. Aile dostlarının yanısıra sanatçılar da vardı. İlham Gencer , Yılmaz Morgül gibi çok değerli isimlerle bir aradaydık . Şarkılar söyleyip eğlendik.
Çok değer verdiği eşiyle beraber içinden Atatürk büstünün adeta yükseldiği sürpriz pastayı keserken neredeyse ağlayacaktı.
Samimiyetini hissettirdiği için etrafı bir sevgi yumağı ile çevrili idi.
Bu hafta içimden Ülkü Adatepe'yi yazmak geçti.
Bu yazıyı okuduğunuzda toprağa verilmiş olacak. Cumhuriyet tarihimizin yaşayan önemli kişilerinden biriydi.
Ben Atatürk'ün kızıni tanımaktan  şeref duyuyorum. Nur içinde yatsın.

Bodrum'da yaşamak

Bodrum' da yaşamaya karar vermek:

Bodrum mevsimi yavaşça bitti. Evimize  kös kös döndük.Tek tük kalanlar ise bir kaç gün sonra dönecekler.Ayaklar geri geri gitse de seneye buluşmak üzere veda edildi koylara .
Aslında ben de Bodrum'a her gidişimde  herşeyi terketsem, Bodrum'a yerleşsem duygusuna kapılıyorum.Benimle aynı fikirde olanları duyuyor gibiyim. Çünkü oraların  mavisi, yeşili , begonvili, kedileri ,müziği, rakısı, balığı, muhabbeti insanı bir anda içine alıverir.Bir kere gidene alışkanlık yapar . Tekrar tekrar çağırır seni ve sen rakı kadehinde balık olmak için koşa koşa geri dönersin.
Oralarda tatil yapmış her İnsan ileride Bodrum'a yerleşme hayalleri kurar. Oraya yerleşmiş arkadaşlarımdan  öğrendiğim şeyleri paylaşayım ki siz de ona göre davranın valla :))
Bir kere yazın sizin 15 gün tatil yapıp delice enerji harcadığınız bir yer değildir Kış Bodrum'u
Yerleşme kararı aldığınızda herşeyden önce hayatınızı yavaşlatmayı bir an önce öğrenmelisiniz. Büyükşehirde orda , burda , trafikte , iş güç peşinde ,bir yerlere yetişme çabanızı terbiye etmelisiniz. Çünkü Bodrum hareketi kaldırmaz.Acele etmemeyi öğrenirseniz uyum sağlamak daha kolay olabilir.
Et seven biriyseniz ot yemeye alışsanız iyi olur.  Ayrıca ot çeşitlerini öğrenmelisiniz. Çünkü markete gitmekten vazgeçip pazara gitmeye başlayacağınız için ne çeşit otlar yiyeceğinizi bir an evvel  öğrenmelisiniz. Pazar kültürüne de bir an önce vakıf olun. artık alışverişler oradan yapılacak.
Bu arada balık çeşitlerini de bilseniz fena olmaz. Balık tezgahının başına geçip çeşitleri karıştırırsanız size bir garip bakarlar.  Ayrıca balıkla aranız iyi değilse de bir an evvel iyileştirmeye bakın. Hangisi tava olur, hangisi ızgara ..bilin artık.
Gördüğünüz ünlüleri gözlerinizle yemeyin , koşup gidip imza istemeyin. Sanki kırk yıldır komşunuzmuş gibi hareket edin. Unutmayın siz artık Bodrum'da oturuyorsunuz. Onlar da Bodrum'un bir parçası.Sürekli göreceksiniz merak etmeyin.  Yaz geldi mi göçmen kuşlar gibi onlar da gelir. Kameralar da peşinden tabiki. Ünlü görmeye meraklılar da onların arkasından tur düzenlemeye başlar.Şurası Süreyya Yalçın'ın güneşlendiği yer, şurası Kıvanç Tatlıtuğ' un balık tuttuğu yer diye ......
Bodrum' da yaşamaya başladığınızda oraya tatile gelenlerin yaptığı her şeyi hoşgörüyle karşılamaya başlarız. Tatilde yürüyemediğin çarşıyı daha sonra da gezebilirsin nasilsa..Oralar hep senin..
Tatil için 3 valizle geldiğin Bodrum'a şort, tshirt ,terlik üçlemesi ile devam etmek nasıl da garip bir durumdur yarabbim. Beachlerde günde 3 kıyafet değiştirdiğin  sadece burası için özel gardrop düzenlediğin zamanları hatırlayıp güleceksin mutlaka.
Her gece o bar senin , bu bar benim gezdiğin ve alkolün dibine vurduğun günler ilk zamanlarda devam etse de yavaşlayıp azalacak. Karaciğer yorulacak , Ama bir taraftan da egzos kokusu olmadan  akciğerin temizlenecek. Sağlıklı besleneceğin için cildin parlayacak ,kuvvetleneceksin.
Yazımın birinci bölümüne virgül koyuyorum. İlham kaynağım A. Cem Yanal 'a da teşekkürler.





İŞ OLARAK ŞARKI SÖYLEMEYİ SEÇTİĞİNİZDE..


Müzik yorumculari birliği o son zamanlarda üretici müzisyen olarak yaşadiğımız bazı sorunlari dile getlrmemiz gerektiğini düşünüyoruz.
Denetleme kurulu olarak kendi toplantılarımizda gündem dışı yaptığımız konuşmalarda ne yazıkki yaşadığımiz bazı mesleki problemleri meslek birliği olarak görmemiz gerektiğini düşünüyoruz.
Herşeyden önce telif hakkı ödeyen radyoların sadece bir avuç şarkıcinin şarkilarını tekrar tekrar çaldiğıni herhalde fark etmişsinizdir.o şarkıcılara ödenen telif ücretlerinden bizlerde faydalaniyoruz tabiki:) Ancak masraf ederek çıkarttığımız albümlerimizin çalınmasi en büyük dileğimiz olmasına rağmen Nielsen engelini ve otomatik play listleri aşamamaktayiz.
Web sayfalarına koydukları yeni şarkıları tıklanma oranina göre playliste koyduklarını söyleselerde ,işin kolayına kaçarak diğerlerinin çaldığını veya klibi yayınlanmakta olan şarkıyı çalmaktadır
Bu konu hakkında önerimiz:
 "yayıncı kuruluşlar ziyaret edilerek üyelerimizin şarkılarınin neye göre değerlendirmeye alındiğı,hangi gerekçe ile çalınmadığını sormamız gerekir"

Üyesi sanatçılardan oluşan bir meslek birliği olduğumuz halde mesleğimizle ilgili telif harici sorunlarımızı da danışabileceğimiz bir başka kuruluş da maalesef yoktur.
Yönetim kurulunun Müyorbir içinde bu konuyla ilgili ayrı bir birim oluşturması bizim önerimizdir.

 Yaptığımız müziklerin iyi yada kötü olarak değerlendirilmesinden başka çektiğimiz yazlık kliplere de sansür uyguladığı için yayınlanmama durumu da söz konusu.
Sadece klip değil devlet tvleri dahil bir sürü kanala giderken biz kadın solistlere ne giyeceğimiz sorulmaktadır.Kolsuz veya mini etek veya dekolte kabul edilmemektedir.
Bu sansüre karşı özellikle medyatik sanatçılarin birkaçının Kral tv gibi kuruluşları protesto ederek kliplerini vermemelerini tavsiye edebiliriz.


Ayrıca tarafımızdan gönderilen yazıların yorumcu arkadaşlarımız tarafından çok da dikkatli okunmadığı kanaatindeyiz.Bu nedenle web sitemiz haricinde başka yolları da deneyerek üyelerimize sorumluluklarını hatirlatabiliriz,
ÖZellikle twitter ve facebooktan yapılacak duyurularla oy kullanmanın önemini belirtecek yayın yapmalıyız.

Önerilerimizi dikkate aldığınız için teşekkürler
Denetleme kurulu üyeleri


The roman brothers


THE ROMAN BROTHERS

Roman müzisyenleri anlatacağım bu gün. Ne kadar güzel insanlardır ve harikulade müzisyenlerdir. Pek çok meslekdaşım gibi ben de zaman zaman bu müzisyenlerle çalıştım. Güzel işler yaptık birlikte.
Roman müzisyen   güzel ve temiz giyinir. Üç  kuruş yevmiye ile bile oldukça süslüdür.  Siyah gömlek , kumaş pantolon vazgeçilmezidir.
Parasını hiç tutamaz.  O gün aldığı para ertesi güne kalmaz her daim alışverşi bakkala yazdırır.
Otobüsle işe gelir taksiyle eve döner.
Genellikle  çok çocuk yaparlar. Büyüyünce müzisyen olsun isterler. Müzik en iyi bildikleri iştir.
Evlerine çok düşkündürler. İşten sonra börekçiye uğrar,yövmiyeyle 5 kilo börek alır,o saatte çoluk çocuğu uykusundan kaldırıp  bir de çay yaptırıp keyif yaparlar
Neseli insanlardır. Sanki hiç derdi tasası yok gibi çalar oynarlar,  ama iyi yürekli  , saf insanlardır.  Hemen aklını çelip başka gruba transfer edebilirsin.  Ama o.da fazla para vereni tercih eder.
H harfini söyleyemezler gibi gelir size işin gerçeği yıllardır bilinç altına yerleşen bir konuşma şeklindendir.  Her kelimenin ucuna "cik "hecesi koyarlar. Habbecik ,paracık ekmecik gibi...
Kendilerine has özel dilleri vardır. Romanca konuşurlar.  Koço, taliga, peniz, dikala gibi...(geveze, araba, laf, bakmak bakış atmak)
Piyasadaki  bazı kesimlerin konuştuğu dil gerçek roman dili degildir.Zeki Müren"in yarattığı özel peniz( laflar) leri kullanırlar. . Bir tür şifreli konuşma gibidir.Anlayan anlar.
Sahneye çıktıklarında gamı kederi  arkalarında bırakıp güler yüzleriyle sanki ilk kez çalıyor gibi nese saçarlar
Alaturaya bayılırlar.Para çıkarsa çok mutlu giderler evlerine.  Hatta eve gitmeden yevmiyeyi bitirenler çoğunluktadır. İşe otobüsle gelip , taksiyle dönen çoktur.
Dansözler ile aralarında anlaşma vardır. Bahşişin yarısı onlarındır. Parayı daha takılırken neredeyse sayarlar. Dansöz parayı neresine saklarsa saklasın gizli yerlerini bilirler bulup  çıkarırlar.  Adam bahşişi  havaya atsa daha para yere inmeden sayarlar.
Kendi aralarında usta çırak ilişkisi vardır. Küçüklükten hangi enstrümanı babaları uygun gördüyse (ki kendileri seçmezler onu) çalarlar,  bunun için mahalledeki sazının üstadına gönderilir. Oda hiç bir karsılık beklemeden ders verir. Zaman zaman sahneye çıkarır ki sahnede duruşu da öğrensin. Mahalle konservatuvarı yani.
Genellikle bir arada ayni mahallede yaşarlar. Ucuz kiralarla tanıdık insanlarla yaşamak daha kolay gelir.  Kolaymı öyle apartmana taşınmak ?  Müzik yapamazsın duvarlar incedir. Yan komsu şikayet eder vallahi.
Mahalle kültürü almış müzisyen sahne adabını çok iyi bilir. Disiplinlidir
Ama kötü alışkanlıkları da yok değildir. Sigarayı bolca tüketirler. İçki içenler de pek abartırlar.
İşe gittiklerinde mutlaka yemek isterler.  Hele düğün yemeği ise mükellef bir sofrayı hakketmişlerdir.  Rakılar gelip gider.  Ama sahnede alkol aldıklarını belli etmezler.  Üstüne de cila olsun diye bira içerler .Ama işten sonra.
Bu anlattıklarım çoğunlukla eski müzisyenlerdi.  Yeni nesil roman müzisyenleri aileleri mutlaka konservatuvara gönderiyor.  İş kosulları pek değişmese de arkada çalan müzisyenler alaylıdan okulluya döndü..
 Bu arada alaylı da yetişiyor tabiiki. Müzisyen fabrikası onlar
Türkiye'deki bütün canlı enstruman kayıtları haklı olarak roman müzisyenlerin elindedir
Roman ruhu diye bişi vardır.  Sazına hakim olmanın dışında o sazın virtuozüdur.  Emprovizasyonlarda  şaşırtıcı derecede yaratıcıdırlar. Dünya çapında müzisyenler çıkarmıştır romanlar.
Amerika'da zenci müzisyenler nasılsa Türkiye'de roman müzisyenler aynidir( müzik ruhu anlamında).  Roman müziği farklıdır. .  Eskiden bu tür hor görülürken Kibariye , Adnan Şenses ,Ümmiye ,Gönül Akkor ,Sibel Can gibi sanatçıların müziğe getirdikleri özel yorumlar sayesinde roman gırtlağı diğerlerinden ayrılır
O nedenle hepimiz roman olmak isteriz  ama olamayız. Bu doğuştan gelen bişeydir. Saz çalanlar için daha da önem taşır. Hüsnü Şenlendirici ,Serkan Çagrı ,Osman Nar ,   İlyas Tetik, Selçuk Tekay , Balık Ayhan, Baki Kemancı ,Orkestra şefi Orhan Şallıel müzisyenlerden bazıları....
Saymakla bitmeyen bir ordudur onlar.
Aileler genellikle her çeşit sazı çaldıkları için baba. Kardeş , çoluk çocuk , amca , yeğen aynı soyadını taşıyan  gruplar oluştururlar.
Romanların içinde çok kalan beyaz müzisyen bir süre sonra romanlaşır . Ama onun o ruhu oluşturması için onlardan beş misli fazla çalışması gerekir.
Devamı var.....
Kaynak:Osman Nar,Nazmi Sunal.

Otel yemekleriyle geçti bir ömür

OTEL YEMEKLERİYLE GEÇTİ BiR ÖMÜR.
İşim gereği neredeyse ömrümün yarısı seyahatle geçiyor.  Bu  hayatımın büyük çoğunluğunda otellerde yemek yiyorum demek.  Bu da açık büfeler,  atıştırmalıklar ve oda servisi ile benim  aramda  gayet iyi ilişkiler var demek.
Otel yemeği deyince herkesin aklına tepelemesine doldurulan tabaklardan tıka basa yenen öğünler gelebilir. Amatör tatilciler için bu doğrudur . Hatta tatil sonunda birkaç kilo fazlayla dönülür.
İş seyahati ise farklıdır. En güzel otellerde herkes tatil yaparken siz çalışacağınız için yediklerimize de dikkat etmek gerek. 
Ee bizde bünye kilo almaya müsait.  Kendimi bu kadar lezzetli çeşit arasından seçim yapmaya  mecbur hissediyorum.  Bu çukulata dükkanındaki çocuğun ruh haliyle aynı inanın.
Uzun süreli otel konaklamalardan sonra artık mutfağın müşteri için  ne kadar önemli olduğunu anlıyorsunuz. Yemeğinin kötülüğünden dolayı sadece oda. servisi aldığımız çok otel vardır.
Ya da mutfağını çok beğendiğimiz için özel olarak seçtiğimiz...Hatta öyle ki  özel lezzetinden şefini hatırladığım yemekler bile oluştu beynimde:)
Otel restaurantları sadece karın doyurulan yerler değil, ayni zamanda bir otelin kimliğini belirleyen en önemli parçalarından birisidir. Konuklara karşı oteli rezil de edebilir vezir de...seyahatinizi tuvalette bile tamamlayabilirsiniz.
Sözün kısası keyifli geçen zamanın yollarından biri de mideden geçiyor. Değerli şeflerimize teşekkürler otellerde geçen kısacık zamanlarımızı zevkli kıldıkları için.